Finans sektörünün yılda 300 milyar dolar gelir elde ettiği Londra’nın “finans merkezi”ne aralarında Frankfurt, Paris ve Lüksemburg’un bulunduğu çok sayıda şehir aday oldu.
Hem Avrupa’nın hem de dünyanın en önemli finans merkezi olarak kabul edilen şehir sadece finansal hizmetler üzerinden yılda 300 milyar dolar gelir elde ediyor. Bu rakamın 30 milyar doları ise doğrudan Avrupa ile gerçekleştirilen işlemlerden geliyor. Londra’dan yönetilen toplam varlık miktarının ise çift basamaklı trilyon dolar seviyesinde olduğu tahmin ediliyor.
Ancak İngiltere’nin AB’yi terk etmesi halinde kartların yeniden karışması gerekecek. Zira böyle bir durumda Londra’da faaliyet gösteren bankalar ‘EU Pass’ adı verilen bankacılık lisansını kaybedecek. Bu lisans Londra merkezli bankalara AB genelinde sınırlamalara maruz kalmadan işlem yapabilmelerini sağlıyor.
Rekabet Kızıştı
Avrupa’nın en önemli finans merkezi olarak Londra’nın tahtının sallanması ise bir dizi alternatif şehrin yeni finans merkezi olarak yükselmek için kolları sıvamasına neden oldu.
Başta Frankfurt, Paris, Dublin ve Lüksemburg olmak üzere çok sayıda şehir daha şimdiden Londra’dan kaçacak bankalara ev sahipliği yapmak için birbirleriyle kıyasıya rekabete girdi. Ancak bu kaçış aynı zamanda finans sektöründe çalışan çok nitelikli ve bol kazançlı elemanların da göçü anlamına geleceği için bu değişim alternatif şehirler açısından tüketime yönelik de önemli bir fırsat anlamına geliyor.
Londra’da yalnızca finans sektörüyle bağlantılı olarak 700 bin kişi çalışıyor. Bunun yüzde 20’si İngiliz olmayan AB vatandaşı. 100-150 bin kişilik bu kesimin ilk etapta göç edeceği tahmin ediliyor.
Ancak tüm olumsuzluklara rağmen Londra’da çalışanların büyük bir kısmının mecbur kalmadıkça şehri terk etmeyeceği düşünülüyor.
Tabii bu arada AB’li şehirler kapışırken Hong Kong, Singapur ve Tokyo gibi Asyalı merkezlerin Londra’dan kaçanları kapma ihtimali de artıyor.
Merkez olmak için ne gerekli?
-Şehir öncelikle çalışmak için gelecek yabancılara hitap edecek derecede ilgi çekici olmalı.
-Başta havaalanı ve otel olmak üzere iş için gelecek insan trafiğini karşılayacak altyapısı olmalı.
-Finans sektöründe çalışmaya uygun insan kaynağı ve buna uygun eğitim merkezleri olmalı.
-Şehirde başta İngilizce olmak üzere yabancı dil konuşma oranı yüksek seviyede bulunmalı.
Londra’nın Koltuğuna Göz Diken Şehirlerin Nitelikleri Yetersiz Kaldı
Frankfurt
Şehir hem gelişmiş altyapısı hem de AB Merkez Bankası’na (ECB) ev sahipliği yaptığı için oldukça şanslı. Ancak şehrin eğlenceden çok uzak olması cazibesini düşürüyor. PARIS Şehir turistik nitelikleri ve gece hayatı bakımından Londra’ya çok yakın. Ancak Fransa’nın tutucu ekonomik işleyişi ve İngilizce’nin yaygın konuşulmaması şansını azaltıyor.
Dublin
En büyük avantajları ana dilin İngilizce olması ve şirket gelir vergi diliminin yüzde 12 ile rekor düşük seviyede olması. Ancak şehrin küçüklüğü ve yetersiz altyapı caydırıyor.
Lüksemburg
Şehir son derece gevşek finansal regülasyonlarıyla daha şimdiden AB’nin vergi cenneti durumunda. Ancak şehrin herhangi bir çekiciliğinin olmaması çalışma alanı olarak cazibesini öldürüyor.
Amsterdam
Şehirde nitelikli İngilizce konuşma oranı yüzde 90 seviyesinde ve farklılıklara çok açık. Ancak finansta çalışanların ‘bonus’larına getirilen yüzde 20’lik yasal kesinti korkutuyor.
Milano
Birinci sınıf restoranlar, alışveriş imkânları ve tarihi doku şehrin en büyük avantajları. Zayıf yanları ise başta havaalanları olmak üzere altyapının daha şimdiden sınırda çalışması.